• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/cavuslutesisleri
  • https://twitter.com/cavuslu_org
Üyelik Girişi
ÇAVUŞLUDAN
Facebook ta ÇAVUŞLU HABER

ÇAVUŞLU DA DÜĞÜN TARİHLERİ
GİRESUNSPOR

GÖRELESPOR
GÖRELEYİ CANLI İZLEYİN
İLLER ARASI MESAFE
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
NAMAZ VAKİTLERİ
Hava Durumu
google Reklam
Site Haritası

sanalbasin.com üyesidir

Orhan KILIÇOĞLU
TÜRK'E BİÇİLEN 3 KEFEN VEÇAKILAN 3 TABUT
08/05/2012

 

3 Mayıs 1944; Türkçülerin tabutluklara atılmaları.

1919 Bekirağa Bölüğü / 1944 Tabutluk denilen hücreler / Günümüzde ise Silivri ve Hasdal...

YETER Kİ İSTESİNLER!: 
Ermeni istedi, astık / Dönmeler istedi, beyinleri üzerinde 500 Watlık ampul yaktık / AB istedi, ne varsa sattık / ABD istedi, içeri tıktık / Apo istedi, Oslo’da görüştük… Cenâb-ı Allah ise ‘’Adil olunmasını’’ istiyor. Peki, hani adalet? 

Türk milletini ve onun ırzını namusunu tüm mukaddesatını ve üzerinde yaşamış olduğu bu eşsiz vatanı canı-kanı pahasına koruyup sevenlerin ve Türk olarak dünyaya gönderilmiş olmanın İlâh-i hazzını duyanların kaderlerinde hep; 1919-1920 Bekirağa Bölüğünden gelip 3 Mayıs 1944 tabutluklarından geçerek Silivri’ye giden inceeee bir yol var ola gelmiştir!!!

1919 Bekirağa Bölüğü idam edilen Boğazlayan Kaymakamı Milli şehit Kemâl Bey, Bayburt Kaymakamı Nusret Bey, Hayran Baba // 1944 de tabutluklara tıkılan Hüseyin Nihâl Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Tevetoğlu, Necjet Sançar toplam 23 vatanperver // Son olarak ise Silivri ve Hasdal da tutsak edilen her biri ayrı bir vatansever, analarından emdiği sütün içinde haram olmayan JND. KUR. ALBAY MUSTAFA ÖNSEL, ENGİN ALAN VE VELİ KÜÇÜK PAŞALAR, AVUKAT KEMÂL KERİNÇSİZ, İBRAHİM ŞAHİN GİBİ, Sakarya Meydan Muharebesinden kaçmayanların asil evlatlarını buradan selâmlıyor ve bu kahramanlarımızdan fani âleme göçenlere Fatihalar gönderirken, halen hayatta olup, Silivri ve Hasdal'da tutsak olanlara ise Nihal Atsız Hoca’nın TOPAL ASKER ŞİİRİRİNDE’’ geçen şu mısraları ile sesleniyorum;

TOPAL ASKER!

Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk biz de kanla, barutla düğün.

Sen sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken… biz de tipi, fırtına, yağmur,

Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

Sen açılmamış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle savaştık…

Gülme öyle bana bakıp pek, arsız arsız,
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız. 

3 MAYIS 1944: 
Türk Milliyetçisi olan vatansever aydınların, Türk tarihi ve Türk kültürünün azılı düşmanı olan Atatürk sonrası CHP sinin hışmına uğrayarak, tabutluk denilen bir insan boyundan daha alçak ve ensiz hücrelere konularak, 500Watlık ampullerin altında işkencelere tâbi tutulup sorguya çekilmeleri karşısında, Türk milliyetçilerine reva görülen bu hainliği şiddetle protesto eden Türk gençliğinin mahkeme binası önünde toplanarak, Türk milliyetçilerine karşı yapılan bu sindirme ve susturma harekâtına karşı yiğitçe başkaldırdıkları bir kutlu gündür…

3 MAYIS 1944: 
Her yıl 3 Mayıs 1944 de kutlanan ‘’Türkçülük Günü’’; Devlet içinde yuvalanmış olan azılı Türk düşmanı çetelere karşı kahramanca mücadele veren H.Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan ve diğer dava arkadaşlarının yakmış oldukları Türkçülük meşalesinin ışığında yapılan etkinliklerle; Türklük şuurunun yoğun bir şekilde, her Türk evladının hücrelerinde saklı olan vatan sevdasını ateşlediği ve moral bulduğu bir müstesna gündür…

3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜNÜ DAHA İYİ İDRAK EDEBİLMEK İÇİN, 1944 DEN BİRAZ DAHA GERİYE GİDECEK OLURSAK:

Afet İnan, Cumhuriyetin ilânının hemen ardından Atatürk’le yapmış olduğu bir görüşmesinde; ‘’Artık Cumhuriyet ilân edildi, devlet kuruldu, bundan sonraki yapacaklarınız hakkında neleri söylemek istersiniz’’ diye sorunca, bu soruya Atatürk’ün cevabı şu şekilde olur; ‘’ Önce iktisaden kısa bir zamanda kalkınabilmek için milli bir burjuvaziyi ( sosyalistlerin söylediklerinden ayrı) yani, Türk milletine mensubiyet şuuru taşıyan kişi ve zümrelerin yönettiği bir bankacılık, ithalât-ihracat, borsa, sanayi oluşturup ve çok daha önemlisi, Türk tarihini-Türk kültürünü-Türk medeniyetini çok iyi kavramış, yüksek ahlâk sahibi ve şuurlu bir gençlik yetiştirerek cumhuriyetimizin geleceğini teminat altına alacağız’’ Bu düşüncelerinin gerçekleşebilmesi içindir ki aşağıda okuyacak olduğunuz veciz sözünü söylemiştir; 
“Aziz milletime şunu tavsiye ederim ki bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların, kanındaki vicdanındaki
öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!” 
(MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

Atatürk, yukarıda söylediklerini hayata geçirmek gayesiyle, eğitimde millileşme ve Türkleşme hareketlerine hız vermiştir. Türk Tarih Kurumunu Türk Dil Kurumunu kurmuş. Orta Asya eski Türk tarihinden başlamak üzere, Türk tarihi ve kültürünün bir bütünlük içinde öğretilerek, milli şuur sahibi bir gençliğin yetişmesi için, ders kitaplarının hazırlanması işiyle bizzat ilgilenmiş. Zeki Velidî Togan Hoca’dan ‘’9 Bin yıllık bir Anadolu Türk tarihi’’ yazmasını istemiş. Yeni yetişecek nesillerin dinini daha sıhhatlice öğrenebilmesi için, Elmalılı Hamdi Yazır Hoca’ya tefsir (bugüne kadar ondan daha mükemmeli yazılamadı) yazdırarak, bizzat ilgilenip kendi parasıyla bastırtıp yurdun dört bir köşesine göndermiştir. Türk milletinin milli sembolü olan BOZKURTU bazı kurumların amblemleri olarak tercih ederken, paraların ve pulların üzerlerine yine BOZKURTU koydurtmuştur. Eskişehir mebusu olan ressam kişiye de (Ratıp Bey olacak) BOZKURTLU ERGENEKON TABLOSU yaptırıp Meclisteki çalışma odasının duvarına astırtarak bu tablonun altında oturmuştur. Bu bina daha sonraki yıllarda Ticaret Bakanlığı binası olarak kullanıldığından, Atatürk’ün bizzat altında oturduğu BOZKURT TABLOSU 1977 de CHP li Ticaret Bakanı Teoman Köprülü zamanında binanın mahzenine atılmıştır!!!

Atatürk, ‘’Türk genci tarihini öğrendikçe daha büyük işler yapabilmek için kendisinde kuvvet bulacaktır..’’ diyerek Türk Tarih ve kültürünün önemine işaret etmiştir.

Atatürk’ün ölüm tarihi olan 1938 den 1944 yılına kadar geçen 6 yıllık zaman zarfında (İsmet İnönü devri) okul ders kitaplarında Türk tarihi ve Türk kültürüne ait ne kadar bilgi varsa tümü proğramdan çıkartılıp yerlerine ‘’ ROMA-GREK-YUNAN TARİH VE KÜLTÜRÜ’’ konularak okutulmaya başlanılmıştır ve devlet içinde Türk ve İslâm düşmanı Komünist kadrolaşmalar hız kazanmıştır. Bunlarla da yetinilmeyip, Türk milliyetçileri ağır baskı ve takibatlara uğrayarak görevlerinden alınıp ya kızağa çekilmişler ya da pasif görevlere tayin edilmişlerdir. 
Tescilli bir Türk düşmanı ve ateşli bir komünizm taraftarı olan Sabahattin Ali’nin Devlet Konservatuarının başına getirilmesi, Türk milliyetçilerinin büyük tepkileriyle karşılaşıp bardağı taşıran son damla olmuştur.

ORHUN-BOZKURT-ÇINARALTI gibi Türkçü dergilerde, ilmi, kültürel, edebi, tarihi ve ahlâki yazılar yazarak milli şuur sahibi bir Yüksek Okul gençliğinin yetişmesine vesile olan edebiyat öğretmeni HÜSEYİN NİHÂL ATSIZ HOCA, devlet içine sızarak habis bir ur halinde kadrolaşan ve ellerine geçirdikleri makam ve mevkilerden aldıkları güçle, önlerinde engel gördükleri kuvva-yı Milliyecileri  ve Türk milliyetçilerini tasfiye edip, genç Türk Devletini kendi kirli emelleri doğrultusunda yönlendirmek isteyenlerin, millet ve devleti yönetenlerce bilinip gereken tedbirlerin zaman geçirilmeden alınması gayesiyle, kendisinin dergisi olan ORHUN’da Başbakan ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU’na başlıklı iki açık mektup yayınladı. Mektupların ilki 1 MART 1944 ikincisi ise 1 NİSAN 1944 tarihli Orhun sayısında…
Orhun Dergisinde yayınlanan bu iki açık mektupta kendisine hakaret ediliyor bahanesiyle Sabahattin Ali’ye baskı yapılarak Nihal Atsız’ı mahkemeye verdirttiler.

Mahkemenin birinci celsesi, Atsız Hocay’a karşı üniversite gençliği ve vatanseverler tarafından yapılan ve bir gök gürültüsünden farksız sevgi tezahüratları altında 26 NİSAN 1944 tarihinde başlar.
İşin en ilginç yanı ise; hiç hesaba katmadıkları bu kadar çok sayıdaki Türk evlâdının nasıl ve ne şekilde bir araya toplanarak, Milli Şef’in Ankara’sında gök kubbeyi ‘’Türk düşmanlarının’’ başlarına yıkacak kadar inançlı ve imanlı olabilmeleriydi. Gençliğin bu heybeti karşısında Hâkim ve Savcılar mahkeme salonuna pencereden girebilecek kadar tedirgin olmuşlardır.

Davanın ikinci duruşması yine Ankara’da, Atsız’ın isteğiyle sonradan ‘’TÜRKÇÜLER GÜNÜ’’ olarak kutlanacak olan 3 Mayıs 1944’te yapıldı. 
Türklük aşığı büyük vatansever H. Nihâl Atsız Hocalarının yalnız olmadığını haykırmak ve devrin gafil idarecilerine ihtar vermek gayesiyle, ikinci bir kez daha Ankara Adliyesi önünde muazzam denilebilecek bir kalabalık oluşturan Türk Milliyetçileri, başkenti mahşer yerine çevirmişti. Adliye binasının çevresinde etten duvar ören heyecanlı kalabalık ani bir karar aldı; Türkçü gençlik ve halk Ulus’a yürüyecekti.

Kolluk kuvvetleri (Polis ve Jandarma), İstiklal Marşı’yla Ulus’a doğru yola çıkan binlerce vatansever genci bizzat İsmet İnönü’nün talimatlarıyla engellemek istedi. Zırhlı ve atlı olan kolluk kuvvetleri, atlarını ve zırhlı araçlarını gençlerin üzerlerine sürerek birçok gencin kol ve bacaklarını kırdı. Bununla da kalmayan gözü dönmüş polis ve Jandarma, yüzlerce genci feci şekilde döverek kafasını-gözünü patlatıp, kaburga kemiklerini kırarak hastanelik vaziyete soktular. Suçu, sadece vatansever Türkçü Nihal Atsız’ı yalnız bırakmamak ve O’na sahip çıkmak olan yüzlerce üniversite öğrencisi tutuklanarak Ankara Emniyetinde daha feci işkencelere maruz bırakıldılar.

Milliyetçi gençlere yapılan bu işkence ve saldırılardan 16 gün sonra kutlanan 19 Mayıs 1944 Gençlik Bayramı dolaysıyla bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün bu konuşmasında, Türk Milliyetçisi vatanseverleri KAFATASÇI, IRKÇI, MARJİNAL VE TERÖRİST olmakla suçlamasının hemen ardından başta Nihal Atsız olmak kaydıyla, ortak yönleri sadece vatansever Türk milliyetçisi olmak olan bilim adamları, subaylar, tıp uzmanları, fikir adamları derhal tutuklanarak, tabutluk denilen ve mezardan dahi daha dar olan ölüm hücrelerine hapsedildiler.

Tabutluk denilen bu hücrelerde, sıfır numara tıraş edilmiş başları üzerine 500 vatlık ampuller asılı vaziyette saatlerce beyinleri kızdırılıp,
etleri ve tırnakları pense ile çekilerek günler boyu insafsızca işkencelere maruz bırakıldılar. Türk milliyetçisi vatanseverlere yapılan bu insanlık dışı işkenceler, Firavun ve Nemrut’u aratmayacak ve Ortaçağın engizisyon dönemini gölgede bırakacak bir merhametsizlik gaddarlık ve sadistlik örneği idi.

Günlerce sistematik bir şekilde yapılan işkencelerin sonucunda, haklarında ‘’ TÜRKÇÜLÜK ve TURANCILIK’’ diye tamamen uyduruk ve sahte bir dava açıldı (bu tip dava ve mahkemelere bugünlerde de sık sık şahit olmaktayız!)
Nihayet 65 celse devam edecek olan ‘’ TÜRKÇÜLÜK-TURANCILIK DAVASI’’ Eylül 1944 ün 7 sinde başladı.

Hasan Ferit Cansever / Fethi Tevetoğlu / Alparslan Türkeş / Nurullah Barıman / Zeki Özgür Sofuoğlu / Fazıl Hisarcıklı / Hüseyin Nihal Atsız / Hüseyin Namık Orkun / Nejdet Sançar / Saim Bayrak / İsmet Rasin Tümtürk / Cihat Savaş Fer / Muzaffer Eriş / Fehiman Altan / Yusuf Kadıgil / Cebbar Şenel / Zeki Velidi Togan / Orhan Şaik Gökyay / Hikmet Tanyu / Reha Oğuz Türkkan / Hamza Sadi Özbek / Cemal Oğuz Öcal / Said Bilgiç ten oluşan 23 sanığın görülen davaları 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlandı.

‘’TÜRKÇÜLÜK ve TURANCILIK DAVASI’’ 13 sanığın beraati ile sonuçlanırken, Nihal Atsız ile birlikte mahkûmiyet alan Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal olmak üzere 10 sanık da 26 Ekim 1945’e kadar tutuklu kaldı. Daha sonra Yargıtay bu cezaların da yersiz ve haksız olduğuna hükmederek beraatlarına karar verdi.

Yüksek Mahkemenin bozma gerekçesi, İnönü ve devrin Türk düşmanlarının yüzlerine indirilen bir tokat gibiydi ve Yüksek mahkeme kararında şunlar yazıyordu: ‘’3 MAYIS 1944 DE GENÇLİĞİN ANKARA’DAKİ YÜRÜYÜŞÜ; HAKLI BİR MİLLİ İDEOLOJİNİN MİLLİ OLMAYAN ZARARLI BİR İDEOLOJİYE KARŞI TEPKİSİNDEN İBARETTİR VE İTİBARLA BÜTÜN SANIKLARIN BERAATLERİNE KARAR ALINMIŞTIR…’’ Bu kararın alınışı şunu gösteriyor ki Milli Şef dönemi de olsa Yargı adil işliyormuş (!!!) Darısı bugünlerimize olsun!!!

Devleti kuran ve ona canları pahasına sahip çıkan Türk milliyetçisi vatansever kişiler, her nedense kendi kurdukları devletin içine yuvalanmış olan birtakım sinsi ve hain mihraklar tarafından zaman zaman horlanıp devlet çarklarından uzaklaştırılmışlar, çoğu kez de yalan-yanlış-iftira-karalama-kin ve haset dolu iddialarla yargılanıp, en verimli yıllarını mahpus damlarında çürüterek millete hizmetten geri bırakılmışlardır.

Bu acı gerçek dün de böyleydi, bu gün de böyle! Dün ile bugün arasında bir tek fark var o da; günümüzde DİJİTAL BİR HİLE VE KİRLİ ELEKTRONİK OYUNLARLA karşı karşıyayız.

OLAYLARI DAHA NET ANLAYABİLMEK İÇİN DAHA FAZLA ESKİLERE GİDECEK OLURSAK:

Ermeni Patriği, İstanbul’u işgal eden İngiliz kuvvetlerinin Generaline gelerek, üzerinde BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’nda çeşitli cephelerde ve cephe gerisinde büyük gayretler göstermiş olan ve canı pahasına vatanını savunan Türk subaylarının, Kahramanlarımızın, Yazarların, mülki amirlerin isimlerinin yazılı bulunduğu uzunca bir listeyi uzatır ve şu isteklerde bulunur; ‘’ Bu isimlerin yok edilmeleri sizin de bizim de ortak menfaatlerimizedir, bu isimler öldürülmelidirler, bunlar Tehcir sırasında Ermenilere soykırım yapmışlardır’’.

Listeyi Ermeni Patriğinin elinden büyük bir neşeyle alan Kefere İngiliz komutan derhal sadrazamı çağırır ve ermeni Patriğinin kendisine vermiş olduğu üzerinde vatansever Türk evlâtlarının isimlerinin yazılı ölüm listesini kendisine uzatır ve gereğini yapın talimatını verir (Yâni hapsedin veya idam edin). Zira bu durum İngilizlerin de işine gelmektedir. İngilizler, önlerinde engel gördükleri ve işgale karşı direnme ve milli mücadele başlatma ihtimali olan Komutan, Amir, Yazar, Aydın zümresinin etkisizleştirilerek esir edilmesini istemektedir.

İngilizlerin bir başka emelleri ise, Ermenilere karşı sözde suç işlemiş, can almış (!!!) asker ve sivil Türk yöneticilerini yargılayarak, Ermeni soykırımının yapılmış olduğunu bütün dünyaya duyurmaktı. Bu kirli gayelerine ulaşabilmek için, 1919-1920 arasında işbirlikçiler dışında kalan Komutanları, üst seviyedeki idarecileri, toplumun ileri gelen aydın kişilerini tutuklatıp Bekirağa Bölüğüne (GÜNÜMÜZÜN SİLİVRİ BENZERİ) hapsettirdikten bir müddet sonra da Malta Adasına sürgüne göndertiyordu.

Günümüzde Buş’tan-Obama’dan gelen rica ve isteklerin geri çevirilmediği gibi, Sadrazam efendi de İngiliz komutanın isteklerini geri çevirmez ve yerine getirmek üzere hemencecik ‘’Divan-i Harp-i Örfi İdare Mahkemesi’’ Reisini çağırtır. Ermeni Patriğin yaptığı ölüm listesini ve bu listeye daha sonra kendilerinin de eklediği Türk vatanperverlerin isimlerini Mahkeme Reisine uzatır ve bir mahkeme kur ve bunların icaplarına ( idamlarına) bak der.

Listeyi inceleyen Örfi İdare Mahkemesi Reisi ‘’ BUNLARIN HEPSİ KAHRAMAN, VATANIN SELÂMETİ UĞRUNA MÜCÂDELE VEREN DÜRÜST VE ÇALIŞKAN İNSANLAR, BEN BU İSTEĞİNİZİ YERİNE GETİREMEM, BU ÇOK BÜYÜK BİR GÜNAHTIR…’’ cevabını verince, kendisini derhal görevden alarak (Günümüzde de böyle sık sık görevden almalar oluyor!) yerine Örfi İdare Mahkemesi Reisi olarak NEMRUT MUSTAFA’yı atar. Yeni atanan Nemrut Mustafa da ilk iş olarak, Ermeni Patriğinin İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanına verdiği ÖLÜM LİSTESİNDE isimleri geçen vatanseverleri tutuklatır ve yargılar!

İngiliz alçağının talimatları doğrultusunda kurulan bu sözde mahkemelerde öylesi adaletsizlikler yapılır ki bu buraya sığmayacak kadar geniş bir konudur ( Bugün de Trakya bölgemizde bulunan bir ilçemizde de benzeri uygulamalara şahit olmaktayız) 
Sadece şu kadarını söylemek isterim; yalancı ermeni şahitler Boğazlıyan Kaymakamı Kemâl Beyi teşhis edemeyince, mahkeme reisi Nemrut Mustafa ermeni şahitleri dışarı çıkartır ve birisinin onlara Kemâl Beyin eşgâlini tarif etmesini ister.

NETİCE OLARAK; Nemrut Mustafa’nın başkanlığını yaptığı Divan-i Harp Örfi mahkemesi, Boğazlıyan Kaymakamı kemâl Bey, Bayburt Kaymakamı Nusret Bey ve Erzincan eşrafından Hayran Babanın idamlarına karar verir.

Hayran Baba konulduğu buz gibi taş hücresinde günlerce aç bırakılır ve korkunç işkenceler çeker. Asılmak için kendisini hücresinden almaya gelen subaya sarılır ve arkasını sıvazlar ve Subaya aynen şunları söyler ‘’ ALLAH RAZI OLSUN, BENİ İDAM EDEREK ÇEKMİŞ OLDUĞUM BU ACI VE IZDIRAPLARDAN KURTARACAKSINIZ. ÇEKTİĞİM IZDIRAPLARIN YANINDA ÖLÜM NE Kİ? BEŞ DAKİKALIK BİR MESELE! ’’

Boğazlayan Kaymakamı Kemâl Bey ise 10 Nisan 1919 da Beyazit Meydanı’nda idam edileceği an Türk milletine şöyle haykırır ‘’ Gavur (ecnebi) devletlere yaranmak için beni asıyorlar,  ben masumum ve hiçbir suçum yok. Param yok, borcum var, çocuklarımı asil Türk milletine emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatan uğruna ölen bir insan gibi şehit oluyorum. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin’’

Bütün bunları anlatmamın sebebi 3 MAYIS TA TÜRKÇÜLERE, günümüz de ise SİLİVRİ’DE VATANSEVERLERİMİZE yapılan manevi baskı ve haksızlıkların daha iyi anlaşılabilmesi ve olayların perde arkasının ve gerçeklerin daha net bir şekilde görülebilmesi içindir.

MAYIS 1944; Türk tarihi bakımdan önem arz eden müstesna günlerimizden bir gündür.

3 MAYIS 1944' den başlamak üzere, Türkçülük hareketleri siyasi bir kişilik kazanmış olup vatan hainlerinin korkup çekindikleri bir güç haline gelmiştir.

3 MAYIS 1944; Türk milliyetçiliğinin Türkçülüğün geniş kitlelere ulaşarak güç kazandığı tarihi bir gündür.

TÜRK MİLLETİNİN 3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN.

3 Mayıs 2012

Orhan KILIÇOĞLU

  

NOT: Sitemizde yayınlanan köşe yazılarından yazarların kendileri ve yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşleridir. Yorumu ekleyen kişi kimliğini gizlemesi durumunda yapılan yorumlar onaylanmamaktadır. Köşe yazılarından ve yazılan yorumlardan Çavuşlu Haber  hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. 



3628 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

SÖZDE İSLÂMCILARA, ÜLKÜCÜLERDEN NAMUS DERSİ - 01/07/2015
SÖZDE İSLÂMCILARA, ÜLKÜCÜLERDEN NAMUS DERSİ
TÜRKLÜKTEN İSTİFA EDEN MÜSTEVLİ KALINTILARI - 22/05/2015
TÜRKLÜKTEN İSTİFA EDEN MÜSTEVLİ KALINTILARI
GEÇMİŞİNİ BİLMEYENİN GELECEĞİ YOKTUR! - 07/02/2015
GEÇMİŞİNİ BİLMEYENİN GELECEĞİ YOKTUR!
İSRAİL MAKASIYLA TÜRKİYEYİ BÖLENLER, ÇİN'İ YAPIŞTIRIYORLAR! - 25/12/2014
İSRAİL MAKASIYLA TÜRKİYEYİ BÖLENLER, ÇİN'İ YAPIŞTIRIYORLAR!
TÜRK'E KÜRT'LE TUZAK KURAN ERMENİ AVCILAR! - 30/11/2014
TÜRK'E KÜRT'LE TUZAK KURAN ERMENİ AVCILAR!
ATATÜRK VE TARİHİN EN BÜYÜK OLAYI - 11/11/2014
ATATÜRK VE TARİHİN EN BÜYÜK OLAYI
KÜRT ŞEREFHAN DİYOR Kİ; ''KÜRT YOKTUR ZİRA KÜRTLER OĞUZ KAĞAN'A DAYANAN BİR BOYDURLAR'' - 13/10/2014
KÜRT ŞEREFHAN DİYOR Kİ; ''KÜRT YOKTUR ZİRA KÜRTLER OĞUZ KAĞAN'A DAYANAN BİR BOYDURLAR''
BİR ALÇAĞA VATAN DERSİ - 28/09/2014
BİR ALÇAĞA VATAN DERSİ
İSTANBUL'A GAVUR İSİMLİ CÂMİ - 10/09/2014
İSTANBUL'A GAVUR İSİMLİ CÂMİ
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam323
Toplam Ziyaret4172847
NÖBETÇİ ECZANE



   
  

google reklams